30 Ağustos 2007 Perşembe

Küskünüm


Çocukmuşum, konuşmuşum ölçmeden
İncinmişim incitmişim seni…
Bakışların korkmuş gözlerimden
Uçuvermişsin birgün ellerimden

Farkı kalmamış gördüğüm şehirlerin
Tadı kalmamış kurduğum hayallerin
İsmin kalmış her anışım acı bana…
Yitirmişim… yitirmişim seni sevgi…

Küskünüm dünyaya… gelme üstüme
Küskünüm gözlerine bakma gözlerime
Ellerini uzatma tutarım belki de…
İncinirsin sonra inciniriz…

2002 Şubat, Ankara...

20 Ağustos 2007 Pazartesi

Ayrılık Akşamı

Yağmurlu havaları eskiden beri sevmezdi. Gökten düşen ilk yağmur damlası, yüreğine bir telaş düşürüp, ona eve çağrılmadan önce arkadaşlarıyla biraz daha fazla, biraz daha keyfini çıkartarak oynaması gerektiğini hatırlatırdı hep. Balkona çıkan annesinin sesi yağmur damlalarına karışırken yüreğine o taşın oturmasına, boğazında bir şeylerin düğümlenmesine, aslında gizli gizli ağlıyor olduğu anlaşılmasın diye arkadaşlarının yüzüne bakamıyor olmasına sebep olurdu. Yahut da hâlâ bir parça gücü varsa "Lütfen, birazcık daha!" diye seslenirdi yukarıya.

Oysa bugün, tam da o günlerin üzerinden yıllar geçmişken, önüne geçemediği şeyleri biraz olsun kabullenebilmeyi öğrendiğini sanıyordu. Radyoyu açmış, silecekleri en son derecesinde çalıştırmıştı. Ara sıra dikiz aynasından ona bakıyor, onun kendileriyle havaalanına kadar gelmek isteyen arkadaşlarıyla sohbetlerine kulak veriyor ve aslında düşünmesi gereken şeyleri bir kenara atıp detaylarla oyalıyordu zihnini. Birkaç saat içinde, tanıdığı, bildiği ve sevdiği her şeyi geride bırakarak onlardan uzun bir süreliğine uzaklaşacak olan arka koltuktaki adam gibi, o da kabullenmesi gereken gerçeği önemsemiyordu.

Biliyordu ki, artık eve geldiğinde onunla hiç konuşmayan, televizyonun başına geçip geç saatlere kadar haberleri izleyen birisi olmayacaktı evde. O odasında ders çalışırken, odasına hiç uğramasa bile salonda oturduğundan emin olduğu o adamın varlığı kaplamayacaktı hiçbir yeri. Eve geç geldiği gecelerde o dönene kadar bekleyen sert adam, kapıdan içeri adımı attığında da tek söz söylemeden yatmayacaktı artık.

Düşüncelerinden sıyrılmak için radyonun sesini birazcık daha açtı. Yine billur sesli kadın türkücü, o kahrolasıca türküyü söylüyordu. Farkında değildi ama bazı duyguları çok yoğun yaşadığı anlarda dinlediği her şarkı zihnine kazınır ve onları her dinlediğinde kendisine aynı duyguyu, aynı yoğunlukta yaşatırlardı. Bunu da öğrenecekti ve bütün şarkıların aslında aşk için yazılmıyor olduğunu da o an anlayacaktı. Yine de o akşam bu duyguyu kaldıramadı, radyoyu kapattı.

***

Kocaman bir pencerenin önünde, havaalanının o boğuk, neden olduğunu bilmediği bir şekilde puslu havasını soluyor, nefessiz kalıyordu. Hemen ilerisinde, o çok sevdiği adamı taşıyan ve karşısında kendisini küçücük hissettiren apartman büyüklüğündeki uçak az sonra yerinden kalkacak ve onu kocaman bir gerçeklikle baş başa bırakacaktı. Belki de ilk kez o an pişman oldu onunla beraber zaman geçirme fırsatlarını uyku, televizyon, bilgisayar gibi bahanelerle harcadığına, nedensiz yere de olsa ona sarılmaktan utandığına, hoşlandığı pek çok kızdan esirgemediği "seni seviyorum"unu ondan esirgediğine... Yine de o akşam, tıpkı yıllar öncesindeki gibi bir çocuktu. Yüreğine o taş çoktan oturmuş, boğazında bir şeyler çoktan düğümlenmişti bile. "Lütfen, birazcık daha!" diyemedi. Sadece yağmuru yararak havalanan uçağa içinden çocukça küfürler etti, hepsi bu.

15 Ağustos 2007 Çarşamba

Good

Yaşadığı her şeye rağmen iyi kalmış, hayat onu nereye sürüklerse sürüklesin yüzündeki tebessümünü korumuş, hep kötülere denk gelip de hâlâ bir şeylere inancını koruyabilmiş insanları seviyorum.