24 Aralık 2013 Salı

Soruşturma Kafası

Kitap okuyamıyorum. Bu dönem bendeki soruşturma kafası... Kucağıma açtığım dizüstü bilgisayarımda oyalanıyorum. Dağıtılan kekten almadım, kahvem her zamanki gibi acı...

Otobüsün aniden fren yapmakta olduğunu fark ediyorum. Bir sis bulutunun içindeyiz. Yolun şeritlerini bile burnumuzun dibine gelmeden görmüyoruz. Hızla girmişiz ya sise, sanki her an bir şeye çarpacakmışız gibi asılıyor frene şoför. Korkuyorum.

Geçen Aralık 6 yıl oldu. Düşünüyorum da bu ilk değil aslında. Torosların türbulansı, Sivas-Yozgat arası gizli buzlanma... Zonguldak-İzmit otoyolunun bilmemkaçıncı kilometresinde bel hizasına tırmanmış, yol kenarında uyarı levhalarını bilek hizasına çekmiş karın üzerinde gitmeye çalışan bir otobüs... Gevaş-Van yolundaki silahlı adamlar sonra...

Bolu'dayız işte, otobüs sisin içinde makul bir hız yakaladı. Önümüzdeki aracın arka lambalarını takip ediyoruz. Gıcıklığı bana ya, onu da sollamaya çalışıyor şoför. Hatta sonrasında karşısına çıkan aracı da, sonrakini de... Zaman zaman orta şeritte gittiğini görüyorum, zaman zaman yol çizgilerinin otobüsün göbeğini ince ince doğradığını...

Garip bir korku yaşadığımı fark ediyorum. Neden? Korgan-Fatsa yolunun karanlığında önümüzü kesen pancar motoru, Fatsa-Samsun yolunda biz onu sollayacakken sollamaya çıkan kamyon, gezip gezip ölmek için Safranbolu-Eflani yolunun orta şeridini bulmuş yabandomuzu bile korkutmamıştı.

O an hatırlıyorum. 2009 Temmuzunu... Karayazı'yı...

Biliyorum, artık benim de kaybetmekten korktuğum bir şeyler var.


17 Aralık 2013 Salı

Gerçekten Özleyince

Neye yenildim bilmiyorum, garip bir mağlubiyet bu. Soğuk mu, kış mı? Hep bir şekilde hüzün veren Ankara mı?

Yüzüm gülmüyor. İçimde gittikçe hırçınlaşan bir şeyler var. Bazen masamda duran her şeyi, onlarca ifade tutanağını, yüzlerce belgeyi yerlere savurmak geliyor içimden. İnsandan çıkartamadığımı onlardan, kağıt parçalarından almak istiyorum. Bazense hiçbir şey söylemeden, öylece masamdan kalkıp gitmek, bir daha dönmemek üzere gitmek istiyorum. 

Belki o zaman ısınır kemiklerim. Çözerim kravatımı hem. Kösele tabanları çıkartırım ayağımdan. Öylece yürürüm.

Biliyor musun ben aslında hep gitmek istedim. Buralar dardı bana, söylemişlerdi. Dinlemedim. Kaldım hep. Sürprizi olmayan sonlar hazırladım kendime. Kalemimi bile küstürdüm kendime. Sustum. Benim olmayan savaşlar verdim. Cepheye koştum bir mühür...

Keşke satın alınabilseydi de zaman gelseydim sana. Biliyorum, huzurlu bir uyku, bolca tebessüm var yanında. Şimdi bir oda, bir göz bandı. Zifirilerden bir karanlık örtülüyor üstüme.

"Üzgünüm" demişti rüyamda bir melek. 50'li yılların Amerikan aktörlerine benziyordu. "Zaman doldu". Ölüyordum ben, zaman olmadı, belki unuttum, anlatamadım. Artık kabus bile rutin. Korkunun da tadı yok.

Dönmek gerek...