9 Şubat 2013 Cumartesi

Van: Turnede Sıradan Bir Cumartesi

Fark ettim de; eve dönmediğim haftasonlarında uzun uzun uyumak istiyorum. Yeni bir şey değil bu, belki zihnimin yalnızlığa beklenen bir tepkisi. Vücudumsa onu dinlemiyor, haftasonları kurulu bir saat gibi en geç 11'de ayılıyor.

Bir şeyler yemek için dışarı çıktım. Buranın sokakları hep kalabalık. Kaldırımlarda yürümek eskisine nazaran biraz daha güvenli. İnşaatların çoğu tamamlanıyor. Depremin izleri yavaş yavaş siliniyor.

Bir fast-food zincirinin restoranına girip yiyecek bir şeyler alıyorum. Hoş, Ankara'da, İstanbul'da olsa o hamburger'i sağlıksız diyerek geri çeviririm. Ama şimdi tatlı geliyor o hamburger. Sanırım biraz Ankara'yı, İstanbul'u hatırlatıyor bana orası. Tepsim önümde kahvaltı niyetine yiyorum patatesleri, soğan halkalarını...

Ben otururken polisler geliyor, bir masaya yerleşiyorlar. Sipariş verecekler, kasanın üstündeki menüye bakıyorlar. Bir tanesinin elinde kocaman, belki bacağım kadar büyük bir silah var. Batıda bir şehirde yadırganacak bu durumu, oradakiler içerisinde belki bir tek ben garipsiyorum. Polisler kasaya yöneldiklerinde de, bir tanesinin (o elinde silah olanın) kasaya arkasını dönüp kapıyı gözlediği de gözümden kaçmıyor.

Kendimi sokaklara atıyorum. Bir kitap almak istiyorum, elimdeki bitti. Belki de mesleğin kazandırdığı güzel alışkanlıklardan biri bu, ayda birkaç kitap bitirmek. Yolculuklarda, tek başına otel odalarında kitap kahramanlarını arkadaş bilmek...

Büyük bir kitapçı buluyorum. Ankara'da, Ulus'un ara sokaklarına benzer, sıkışık, her daim kirli görünen, adeta puslu sokakların birinde... Çok satanlar rafında bulunan kitapların yarısından fazlası bölgenin etnik kökenleri, o etnik kökene sahip insanların savaşçı, özgürlükçü yapılarıyla, kahramanlıklarıyla ilgili kitaplar... Rafların etrafında o kitaplara bakan, kitapları aralayıp sayfalarına göz gezdiren insanlar görüyorum.

Özellikle aradığım bir kitap yok. Camus'nün Veba'sı ilgimi çekiyor. Kitabımı alıp çıkıyorum.

Sokakta sigara içen çocuklar var. Bir tanesinin boyu, o restoranda gördüğüm polisin silahı kadar. Üstlerinde palto yok. Dumanı içlerine öyle bir çekiyorlar ki, sanırsın vücutlarını o sigarayla ısıtıyorlar.

Otele dönüyorum. Isınmak için birkaç fincan çay içiyor, bir yandan da kitabımı okumaya koyuluyorum.

Güneyde yükselen bir şeyler var. Yüksekova Müfettişini çağırıyor.

6 Şubat 2013 Çarşamba

II. Van Seferi

İki gün için beş gün, bazen on iki, on dokuz gün sabretmek...

Sabrediyorum. Dolup taşmayayım diye zihnimi bir şeylerle oyalıyorum. Kitap okuyorum, dizi izliyorum. Bazen de yetmiyor. Kendimi "işim bir 5 gün daha uzarsa gömleklerimden kaçını temizlemeye vermeliyim" ile "bir gömleği kaç kez giyersem getirdiklerim bana yeter" muhasebesi yaparken buluyorum. Rejim mi yapmalıyım? Zeytinyağlı yemekleri kim kaybetmiş de biz bulalım Van'da!

Öfkeleniyorum. 5 yıldır hep bir şekilde sabrederek geçirdiğim günlerimden daha çok... Sanki bir şey karşıma çıkacak, bu b**tan şehirde birkaç hafta, belki birkaç ay daha tıkılıp kalacağım gibi geliyor. İşler elimde büyüyor, yollar gözümde...

Huzurlu bir yer var. Çok mutlu insanlar var, biliyorum. Gördüm, tanıdım. Beni bekliyorlar. Orada olmalıyım. Bu hava değil solumam gereken.

Ama burdayım. Hala bu lanet geminin kaptanıyım!