20 Ağustos 2012 Pazartesi

Dalgalı Denizler

"Dalgalı denizde, insan bazen hiçbir şey yapmayıp sırtüstü uzanıp dalgaların geçmesini beklemeli" dedi. Haklı...

Zor günler... Bilinçdışının tasfiyesi, yıllardır batık alacaklar, toksik varlıklar... Kendi çöplüğüm... Başkalarının çöplerini bile doldurduğum kendi çöplüğüm...

Kızgınlığım çok büyük... Elime geçirsem öldüresiye dövmek istediğim insanlar hala var. Sözüm ona kibar, beyefendi falan bir insanım. Bazen kendimden korkuyorum.

Yaz geçsin. Kış gelsin. Geçsin... Bu şey her neyse bitsin.

7 Ağustos 2012 Salı

Çocukluğumun Kahramanı Red Kit


Tek kanal TRT, her şey büyük bir düzen içinde… Müzik eğlence programı cuma akşamı, haberler her akşam sekizde. Pazar sabahları Barış Manço Moda 81300, sonrasında sıkıcı pazar konserleri, akşam onda ise kovboylar-apaçiler… İstiklâl Marşı, kapanış. Bizler bize küçücük bir kutunun içinde sunulan dünyada sonsuzluklar arayan çocuklardık.

Tom ve Jerry, Temel Reis, Bugs Bunny, Asteriks, Şirinler… Gözümüzü kırpmadan, tek sahnesini bile kaçırmaya tahammülsüz izlerdik onları. Artık ezberlediğimiz bölümler, belki birbirinin benzeri ama bizi her seferinde aynı heyecanlandıran, aynı güldüren kahramanlar…

Bana içlerinde en heyecan verici geleni hep o olmuştur, neden bilmem. Diğerlerinin aksine daha uzun bölümleri, tam anlamıyla anlayabilmem için abimden yardım almamı gerektiren cümleleri, yerlisi atlısı, haydudu bankacısı, kocaman dünyaların anahtarıydı benim için Red Kit.

Gölgesinden hızlı silah çekiyordu. Bazen kalabalığın içinde, belki bir salonda, haydudun teki silahını çekmişken biri ateş ediyor, haydudu elinden vurup silahını düşürüyor, kimse kimin ateş ettiğini anlamıyordu. Çizer bize Red Kit’i gösterdiğinde, silahından tüten dumandan anlıyorduk ateş edeni. O iyiydi, iyiler hep kazanıyordu.

Atı Düldül konuşuyordu ve Rintintin adında şapşal bir köpekle arkadaştı. Karşısında ise çoğu kez Vahşi Batı’nın beceriksiz haydutları Daltonları buluyordu. Onları onlarca kez hapse tıkıyor ama Daltonlar bir yolunu bulup kaçıyor ve ortalığa korku salmaya devam ediyorlardı. Kahramanımız kimi maceralarda atı sayesinde kötüleri yeniyor, kimi maceralarda ise Rintintin’in bir sakarlığı suçluları ortaya çıkartıyordu. Belki Daltonlar hapse giriyorlar, belki Joe Dalton sinirinden şapkasını çiğniyordu. Ama Red Kit’te kimse ölmüyor, sonsuz acılar çekmiyordu. Parmaklar arkasında kalan Daltonları izlerken bile yüzlerimize bir tebessüm düşürmeyi başarıyorlardı.

Keyifle izlediğim çizgi filmin, çizgi romanlarına ancak okul çağında ulaşabilmiştim. Bir gazetenin, yaz tatiline denk getirerek, saman kağıda basılı olarak verdiği on bir bölümlük seriyi tek bölüm atlamadan biriktirmiş, her seferinde yeni şeyler fark ederek yaz boyu okumuştum.

Vahşi Batı’nın en acımasız kadını Kalamiti Jane, kimse ölmediği için hayatını hep umut etmek ve kötü giyimiyle çocukluk korkularımızı tetiklemekle geçiren cenaze levazımatçısı, Dalton kardeşlerin kendilerinden daha ürkütücü ve zalim anneleri, tüm kasaba düşman olsa da Red Kit’in hep çok iyi geçindiği Kızılderililer ve niceleri…

Geçen haftasonu, İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde bir sergide denk geldim onlara yeniden. Çocukluğumun saklı hazineleri gözlerimin önünde beliriverdi birden. Bir iki saatliğine de olsa çocukluğuma, eski evimize, küçük televizyonumuzu koyduğumuz misafir odamıza, o yaz tatiline döndüm. O zamanlar saman kağıdı kokuları arasında aradığım sonsuzluğu, otuz yaşımda bu sefer bir sergide aradım. Belki yine bulamadım, ama çocukça mutlu oldum.













              Sergi ile ilgili ayrıntılar için: