15 Temmuz 2008 Salı

Müzisyen

Kendimi zaman zaman aralarında, onlardan biri gibi hissetmekten gurur duyduğum, gözümde dünyanın en yetenekli insanlarına verilen ortak addır.

Birkaç sene öncesi, babamın görevi dolayısıyla Türkî Cumhuriyetlerden birindeyiz. Fena halde sıkılıyorum, arkadaş yok, ortam yok. Gitarımı da yük olur diye getirmemişim ama, içimden şöyle birazcık çalmak geçiyor. Bir stüdyo olduğunu duyuyorum; ancak orada sektör bizimki gibi değil, her adım başı öyle prova stüdyosu yok. Kayıt stüdyosuymuş. Yer ayırtıp gidiyorum.

İçerde bir adam var. Çalışma ile kanal kayıdın aynı para olduğunu söylüyor, dumur oluyorum. İstedikleri cüzî bir miktar… Şansıma grup Türkiye'de kalmış bizim, elemanlar sahillere akmış, Kırgızistan'a gelin diyecek halim de yok. "Ben yardım ederim" diyor adam ısrarla, "davulları, basları cihazdan alırız. Gitarı sen çalarsın, soloları da ben atarım" diyor.

Anlaşıyoruz, kayıda girişiyoruz. Adam şarkılara solo atmakla kalmıyor, aranjmanlar yapıyor. Hayatımda gördüğüm en yetenekli müzisyenlerden biri olmasına rağmen, amatör bir ruhla benim şarkıları adam ediyor, bu işten müthiş keyif alıyor. Bazen evden stüdyoya gelince, adamın gece şarkıya yeni şeyler eklemiş olduğunu görüyorum, bana sevgilisine sürpriz yapmış yurdum delikanlısı şeklinde sunuyor bu yenilikleri de. Bir iki üç derken bir sürü şarkı kayıt ediyoruz.

Sonra tatil bitiyor, ben Türkiye’ye dönüyorum. Bir sene ayrı kalıyoruz.

Bir sene sonra yeniden gidiyorum ülkesine. Çaldığı bara gidip ben de ona sürpriz yapmak istiyorum; ancak bir de hediye alayım diyorum. Oranın en büyük alışveriş merkezine gidiyoruz. Bir müzik evine giriyoruz, orada bir Fender Telecaster (bkz: elektrogitar) görüyorum. Üç single manyetik var üzerinde. Hatırlıyorum da Andrei’nin gitarının aynısından. Fiyatını soruyorum 250 dolar diyor satıcı. Andrei’nin gitarı hakkında "1500 dolar verdiler satmadım" dediğini hatırlıyorum. Üzerinde durmadan çıkıyorum müzik marketten.

Akşam oluyor, bara gidiyoruz. Andrei beni gördüğüne hiç sevinmiyor, "hoş geldin, beş gittin" deyip ayrılıyor yanımdan. Canı sıkkın dolanıyor ortalıkta. Yanına gidip "bir problem mi var?" diye soruyorum. "Gitarım yok ortalarda" diyor. O an flashback'ler çakıyor beynimde (bkz: beyinde flashback çakması), kendisine öğle vakti gördüğüm Telecaster’ı anlatıyorum. “250 dolardı” diyorum, “üzerinde üç single manyetik vardı” diyorum. Bana "dostum üç single'lı Telecaster'lar dünyada 100 tane. Özel üretim, 1500 dolardan aşağı olmaz ve üstelik ikisi bu ülkede olsa mutlaka haberim olurdu" diyor.

Toparlanıp polise gidiyoruz. Ancak gitmeden önce bir adama uğruyoruz. Ben "niye geldik buraya?" diye afallamışken, Andrei "bu adam bize poliste yardım edecek" diyor. Haklı olduğumuz bir konuda bile polise referanssız gidemiyor olduğumuz bir ülkede bulunduğumuz için üzülüyorum.

Karakola girmeden Andrei bana dönüyor "sen mecbur kalmadıkça hiç konuşma" diyor. "Yabancı olduğun anlaşılırsa fiyat iki katına çıkar." diye de ekliyor.

Karakolda bir süre derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Bir polis bize katılıyor, bana sorular soruyor, anlamıyorum. Andrei olayı anlattırıyor bana. Gitarı gördüğümü, önceki sene kayıt yaptığımızı söylüyor. "O da müzisyen" diyor. Polisi evine bırakıp ertesi gün için randevulaşıp ayrılıyoruz.

Sabahın köründe geliyorlar beni almaya, müzik evine baskına gidiyoruz. Satıcı şok oluyor, bir adamın gitarı kendisine satılması için bıraktığını, 200 dolar istediğini, üzerini komisyon olarak vereceğini söylediğini anlatıyor. Polis, gitara el koyuyor. Andrei "akşam barda görüşürüz" deyip ayrılıyor.

Akşam bakıyorum Andrei var, gitar yok. Polisler biraz rüşvet, barda sınırsız eğlence ve birkaç Rus kızı istemişler gitarı vermek için. Neyse ki hırsız bardaki garsonlardan biriymiş de, Andrei gitarla birlikte çalınan distortion pedal'ını birinci elden geri alabilmiş. (Teknik tabir kullanıyorum ki yabancı olduğumuz anlaşılmasın) birkaç gün eski gitarıyla idare ediyor, sonra gitarına kavuşuyor.

Kulaklarımda bana grupça ettikleri teşekkürün arasına sıkışmış, vokalistin o sözleri var hala: "Eğer ben sesimi kaybetmiş olsam, herhalde ölürdüm."

O zaman onlarla aramızdaki farkı anlıyorum. ben gitarımı yük olur diye Türkiye’de bırakabilecek bir amatör iken, onlar enstrümanlarından birkaç günlüğüne de olsa ayrı kalmak istemeyen müzisyenler...