28 Ocak 2009 Çarşamba

Fareli Öğretmenevi'nin Gitarcısı

Üstad pazar günü çalıştırdı. Ankara'da olmayı düşlerken, kendimi Korgan'da, tozlu evraklar arasında buluverdim. Moralimiz bozuk, karnımız -doğru düzgün yemek yiyebileceğimiz bir yer olmadığından- aç çalıştık. Sonra Fatsa'ya dönüp bir şeyler yedikten sonra öğretmenevine döndük. Akşamüzer beş buçuk gibi sızmışım.

Telefonumun sesine uyandım. Arayan Ayşen, yan odada. "Uyuyor musun?" diyor. Sonra da "odamda fare var!" derken sesi yükseliyor. "Dışarı çık hemen" diyorum. Kapının önünde buluşuyoruz. "Dolabın altına girdi" diyor. Hemen görevlilere haber veriyoruz. İki üç kişi geliyorlar. Birisinin elinde demir bir çubuk var. Çubuğu dolabın altında gezdiriyor, siyah bir fare "vik vik vik" sesleri arasında önümüzden geçerek başka bir odaya giriyor. Adamlar "olayı çözdük" bakışlarıyla ayrılıyorlar odadan. "Yine gelir" diyoruz, "fare bu". "3-4 aydır uğraşıyoruz, yakalayamadık" diyorlar. "Fare ilacı kullanın" diye öneride bulunuyoruz, "o da olmadı, denedik" diyorlar.

Kendimizi dışarı atıyoruz.
Biraz sakinleşmek için bir yerlerde çay içiyoruz. Üstadı arıyoruz. Telefonu kapalı. Saatlerce açılmıyor telefon. En sonunda Müfettiş Lojmanına kadar gidip zillere tek tek basıyoruz. Açan yok... En sonunda bavullarımızı toplayıp ilçe merkezin biraz uzaklıkta 5 yıldızlı Yalçın Oteli'ne yerleşiyoruz.

Odalar tertemiz, yastıklar mis gibi kokuyor. Televizyonda CNBC-E bile var. Sevinçten çığlık atmak istiyorum.

Durumu ertesi gün kendisine anlattığımızda üstad bizimle ilgilenemediği için üzülüyor. Ama bu vesileyle otele yerleşmiş oluyoruz.