25 Mart 2008 Salı

18 Mart - Aşk

yeni evlenmiş, bir de bebeği var. bey’ini çağırmışlar çanakkale’ye. belli ki gidenlerin yüzde doksanı gibi ya şehit haberi gelecek, ya sakat dönecek, ya da kayıp olduğunu söyleyecekler. bu adamcağız, bu çanakkale’ye çağrılan delikanlı demiş ki eşine; “ya zehra, bu köyün en güzel kadını sensin. güzellik kıskanılır.” bir çırpıda söyleyivermiş o güne kadar hiç diyemediği bu sözleri. devam etmiş; “ben gelene kadar hiç evden çıkma, tamam mı?”. zehra ana; “tamam çıkmam”. “söz mü?”, “söz!”.

gitmiş.

gelmemiş, şehit.

kadıncağız 1967 yılına kadar yaşamış ve hiç evden çıkmamış. diyor ki torunu; “dedemin yazdığı üç mektup – yazması da yok da yazdırdığı üç mektup- duvarda asılı dururdu. her sabah kalkar, onları okur –ezberlemiştir gerçi ama her sabah yeniden okur-, onlara bakardı. sonra bütün gün kuran okurdu. ne kadar yalvardıysak da; torununun düğününe gel, ev yaptırdık onu gör, falanın cenazesi; söz verdin ama aradan elli yıl geçti, çıkaramadık dışarı.” “yok” dermiş ana; “ben söz verdim evladım, sadakat lazım, sözümde durayım.”


bir başkası, yine bir çanakkale şehidi. adı ahmet. o da geride eşini ve bir evladını bırakmış. anamız 1970 yılına kadar yaşıyor. vefatından önce oğluna bir vasiyet bırakmış. açıp okuyorlar, şöyle yazıyor: “yatağımın altındaki torbayı benimle beraber gömün.” köyün hocası itiraz ediyor; “islam’da ölünün yanında bir şey gömülmez, uygun değildir.” oğlu; “benim anam çanakkale şehidinin eşidir. bir dileği yerine getirilmeyecek mi, tek bir vasiyeti var.” hocanın aklına geliyor; “bu ana bize bir ders mi vermek ister. bilirdi dinini de. getirin torbayı, bir açalım, bakalım; ne var?” açıyorlar torbayı: saçlar, saçlar. küçücük bir torba içinde dişler ve küçücük bir kağıda ana yazmış (iyi ki de yazmış, biz anlayamazdık). eşine:

ahmet’im; saçlarım saçlarımdır, saçlarımdan kesilen, dökülen. hiç zayi etmedim, hepsi burada. bu saçlar şahit olsun ki onlara senden sonra kimsenin eli değmedi. bu dişler dişlerimdir, dişlerimden dökülen, sökülen. hepsi burada. bu dişler de şahit olsun ki sana söylediklerimi senden sonra hiç kimseye söylemedim.”

bugün 18 mart. aşktan böyle söz ettim. umarım hep aklımda durur bu iki olay. anlattıklarımın ikisini de vehbi vakkasoğlu’nun çanakkale üzerine bir konferansında dinlediklerimden aktardım. o da şahitlerinden, yaşayanlardan dinlediğini söylüyor. aşka inancımız nasıl değişmişse bu iki olayın gerçekliğine dahi zor inanıyoruz, belki de inanmıyoruz.

Not: Bu yazı, itü sözlük yazarı ageylan tarafından kaleme alınmış olup, hali hazırda http://www.itusozluk.com/goster.php/@2276132 adresinde sergilenmektedir.