13 Mart 2008 Perşembe

Kırgızistan

Fakirdir, sadece gelir dağılımı değil hayat da adaletsizdir. Kimisi bir dolara kendini satar, kimisi bir dolara kadın bulmayı marifet sayar. Gidip görünce -doğru yerden bakmayı başarabilirseniz- hayata bakışınızı değiştirebilir.

Fakirdir, hayat da ucuzdur bu yüzden. Tek oda ve banyodan oluşan bir evi çok ucuza kiralayabilirsiniz, otobüs ücretleri 12 yeni kuruş civarındadır, türlü türlü ekmek çıkar, en pahalısı (büyükcene) 25 yeni kuruşu geçmez. Pazarları vardır, et, balık, sebze meyve ucuzdur.

Sovyet Rusya zamanında Rus kökenli olmayanlar üniversitelerin mühendislik, mimarlık gibi bölümlerine alınmadıklarından ortalık ressam, müzisyen doludur. Her evde piyano vardır, herkes müzisyendir. Oysa kentin dışında bir fabrika vardır, boş durur. İşletecek mühendis yoktur. Onlar da dışarıdan alır sanayi ürünlerini. bu ürünler de Türkiye fiyatlarının altındadır, bize ucuz gelir çünkü vergi diye bir şey yoktur, Rusya'nın pazarı olsun diye başına Sovyet Rusya zamanında da bölgeyi idare ediyor olan kişi cumhurbaşkanı olarak oturtulmuştur. (bkz: askar akayev)

Her şey ucuz olduğu için evinin önündeki sebzeyi toplayıp pazara satmaya gelen açtır. İyi kötü bir bakkal dükkanı açan açtır. Taksicisi, memuru, avukatı, doktoru da çok tok değildir hani; çünkü ülkesi ya fakirdir, ya da kaymağını yiyen vardır. (Örneğin bir profesör doktor devletten 65 ytl civarında maaş alır, bu maaş ülkede verilenler içinde yüksek olanlarındandır.)

Yine de bir kısım insan lüks otomobillere biner. (zengini de zengindir hani.) Sistem çökmeden önce doğru tarafta yer almış, "mülk edinme" kavramı oturmadan “mülkler” edinmeyi başarmış, kimisi eski bir devlet görevlisi, kimisi amerikan ajanı mıdır bilinmeyen adamların çoğunun Isık Göl'de yazlıkları, şehrin az dışındaki beş yıldızlı Amerikan Hyatt Regency Oteli 'ne nazır villaları vardır.

Erkeklerin çoğu vodka-kusmuk arasında gide gele boğulmuşlardır. Pazarlarda kadınlar çalışır, taksici kadın vardır, kadın otobüs şoförünü ben gördüm, binaya sıva yapan kadınlar görülmüştür. Üstelik üçkağıt da yoktur. Elma satacak kadın, çürükleri 2 somdan, küçükleri 5 somdan, güzelleri 7 somdan satar. Gerekirse sabah yediden, akşam karanlığına kadar oturur ama fazlasını almayı düşünmez karşısındakinden. Çünkü bilir ki o da en az kendisi kadar açtır. Para üstü çıkışmazsa ertesi gelişinizde on yeni kuruş bile etmeyen parayı vermekte ısrar eder.

Adetten midir bilinmez ama evlilikler çok kısa sürer. Evlenilir, çocuk olur, birkaç yıl sonra da adam gider. Çocuğuyla yalnız kalan onlarca kadın vardır etrafta. Türlü şekillerde para kazanmak için çırpınırlar.

Emekli profesörler, dekanlar elçiliklerde sekreterlik, tercümanlık gibi işler için kapışırlar. Çünkü Kırgızistan onları doyuracak kadar para veremez. Yeni mezun bir avukat, işe gidip gelmek için ödeyeceği otobüs parasını maaşıyla mümkün değil çıkaramaz. (Bunun için sabahın köründe evden çıkıp işine yürüyerek gidenler vardır).

Hastaneler bedavadır ama ilaçlar ithal olduğu için pahalı gelir insanlara [Ha bize göre ucuzdur, kimi zaman sakız yerine vermidon çiğneriz(!)]. Hastası olan birine ilaç yardımında bulunursanız ağlayıp önünüzde diz çökebilir. Minnet duymanın ne kadar onurlu bir duygu olduğunu bilirler, çünkü fakirlik içinde yüzseler de henüz para onları satın alacak kadar girmemiştir içlerine.

Sokakta mini etekle, sütyenle gezen kızlar görebilirsiniz. Kimse kafasını çevirip bakmaz, birileri bakıyorsa yanına gidip “vay hemşerim, nerelisin” diye sorabilirsiniz çünkü büyük ihtimalle Türktür. Bu Türkler Sovyet Rusya dağıldıktan sonra iş kurmak, ticaret yapmak, para kazanmak için oraya göçmüş, pek çoğu Türkiye’de iyi bir yere gelememiş insanlardır (istisnaları es geçmedim, istisnası da var). Haliyle Türkler’i de böyle tanıtırlar oralarda. [Özellikle 2002 senesinde Türkler’e karşı büyük bir tepki vardı Kırgızistan genelinde. Elçilik mensubu olan, kırmızı pasaportlu bir diplomat, üstelik henüz akşamüzeri, elçiliğin hemen yan sokağında dayak yemişti. Hatta aynı dönemde Manas Üniversitesi’nde çıkan bir kavgada iki Kırgız ölmüştür ve olaya karışan Türk gençler hâlâ hapishanede yatmaktadır. “Paralarıyla buraya gelip, kızlarımızı satın alıp, zengin hayatı yaşayıp caka satan insanlar” deniyordu Türkler için.]

Türk lokantalarına gittiğinizde çirkin tablolarla karşılaşırsınız. Birbirinden güzel kadınlar, kel şişman Türk erkekleriyle yemek yerler. Bu erkeklerin pek çoğu zaten bir Türk kadınla evlidir. Bazıları Türkiye’de çocuklarını büyütmekte olan kadınlara bile söylemekten çekinmezler yaşadıklarını, onları böyle kabul etmelerini beklerler. Bazılarının hizmetçilerinden, Rus sevgililerinden falan çocukları vardır.

[Hayatımda gördüğüm en güzel kadınlardan birini de bir Türk restoranında görmüştüm. Uzun boylu, beyaz tenli, siyah saçlı lacivert gözlü bir kadın, yarı boyundaki kel 50lilik bir türk amca ileydi. Amca içtikçe bağıra çağıra şarkı söyledi, kadın utandı. Amca dans ederlerken parmak uçlarına basarak kızın dudaklarına uzandı, kız kafasını kaldırdı da amca yetişemedi. Kimbilir ailesinden kaç kişiye bakmak zorunda olan bir kadındı, belki de direkt orospuydu, değil mi?]

[Aynı Türk restoranına bir berber gelirdi her akşam başka bir güzelle. Benden yakışıklı değildi ama aşağılık olduğu kesindi. Sonra bir gün karısı falan ailecek geldiler, adam çok sıkılmıştı hatırlıyorum. Bir ara karısıyla kavga ettiler, çocuk da masada oturmuş oyuncağıyla oynuyordu.]

Sivil darbeyi kimilerinin zengin hayatına sokulmuş bir çomağa benzetebiliriz. Seçimle geldiği iddia edilen cumhurbaşkanının çareyi kaçmakta bulmuş olması tesadüf değildir, tarihte örnekleri de vardır (bkz: Padişah Vahdettin) Darbeyi yapanlar insanların canına dokunmamıştır. Evlere giren kişiler sadece yiyecek ve değerli eşyaları çalmışlardır; çünkü tepki açlığadır, fakirliğedir.

[Hatta oradaki Türk mağazasına giren adamların hayatlarında hiç görmedikleri, ne olduğunu, nasıl tattığını hiç bilmedikleri zeytinlerin yenecek bir şey olduğunu anlamayıp, zeytinleri yere döküp kavanozlarını çaldıklarını duymuştum. Çok da garibime gitmemişti keza domates de "masraf çıkmasın", "yemeseler de olur" denildiği için Sovyet Rusya’nın dağılmasından önce girmemişti sofralarına.]

Başınız bir belaya dolanırsa, hiç suçunuz olmasa bile bir polis tanıdığınızın, üst makamlardan bir dostunuzun olması şarttır. Böyle memlekette polis her türlü çirkinliğin içindedir. Hatta şehrin karanlık bir sokağında kadın pazarı vardır, polisler çok sağlam avanta alırlar. Gerçekten bir dolara kadın bulabilinecek yer de orasıdır. Bir kere ailecek arabayla civarından geçmek durumunda kaldığımda görmüştüm ki 12’sinden 40’ına türlü türlüsü var.

Orada yaşayanlar da, en az bizim kadar hisseden, bizim kadar gören, işiten, bizim kadar seven, bizim kadar gurur sahibi, kırılgan, bizim kadar insandırlar. Ancak her seferinde size hayatın herkes için yeterince adil olmadığını anlatanlar da, onladırlar.