16 Eylül 2009 Çarşamba

Cedric

D:Cedric'in dedesi, C:Cedric
D: Uzun zaman önce bir gün Martha ve ben birlikte bir geziye çıkmaya karar verdik.
C: Hayat yolunda mı ilerlediniz?
D: Evet. Ve inan bana Cedric bu yol dümdüz ve asfaltlı değildi. Üstünde çakıllar, taşlar, çukurlar, delikler vardı.
C: Peki tümsekler?
D: Elbette tümsekler de vardı. büyükannenle ben bu yolda elele yürüyor ve çukurlarla tümsekleri aşarken daima birbirimize yardım ediyorduk. Ve bir gün bir kız çocuğumuz oldu.
C: Aaa işte bu annem!
D: Evet. Ve o zaman üçümüz aynı yolda yürümeye başladık. Ve gezimiz devam etti. Annen büyüdü. Sonra bir sabah yakışıklı bir gençle çıkageldi.
C: Babamla mı?
D: Eveet. Sonra bizi terketti ve onunla başka bir yola girdiler ama onların yolu da en az bizimki kadar engebeliydi.
C: İyi de seni yalnız mı bıraktılar yani?
D: İkimiz vardık. Ama bir gün büyükannen sendelemeye başladı.
C: Ayakkabısında bir taş mı vardı?
D: Aslında öyle de denebilir. Taşı çıkarmak için çok uğraştık ama yapamadık. Daha sonra o bir ağacın altında beklemeye karar verdi.
C: Elma ağacı mı?
D: Öyle olmalı. Ve ben devam ettim... Tek başıma.
C: İyi de neden onu beklemedin?
D: Hayat yolunda durmana izin vermezler Cedric... Bir bakıma yolun sonuna dek gitmek zorundasındır. Bu yüzden vedalaştık. Ve ben tek başıma devam ettim. (Kızına ve damadına hafif bir kızgınlıkla dönerek) Ama senin ailen Cedric, her zaman çukurlara düşüp tümseklerde takılıyor. Birbirlerine bağırmadıklarında mutsuz oluyorlar. Onlarınki yol değil bir orman. Günün birinde birinizin ayakkabısına bir taş girecek, ve o zaman göreceksiniz. Diğeriniz tek başına ilerlerken, birlikte yürüdüğümüz günleri çok özledim diyecek!