21 Aralık 2009 Pazartesi

2009

Az görüştüğüm arkadaşlarımla başladı kopuş. Yüzleri ve isimleri birer birer silindi. Aslında beni severlerdi de, fena bir arkadaş değildim. Beraber gülüştüğümüz, belki bir dersi, belki bir müzik grubunu paylaştığımız da oldu. Ama unuttum onları... İsimleri silindi zihnimden. Bazen bir yerlerde karşılaşıyoruz. İsimlerini bilmediğimden selam vermeye de utanıyorum. Onlar da tanıyorlar beni, tereddütümü görünce "acaba o mu?" diye düşünüyorlar sanırım. Bir süre tereddüt anını yaşıyor, birbirimizi tanımazdan gelerek ayrılıyoruz.

Sonra yakınımdakilere sirayet etti. Bir türlü bitmek bilmeyen yollarda geçmeye başlayan cuma akşamları, birkaç kişiye paylaştırılamayan zamanlar derken bir akşam dışarı çıkmaya arkadaş bulamadığımı fark ettim. Birimiz hepimiz içindi. Ama şimdi o birimiz, hepimizi toparlamaya yetmiyor.

Hayatımın merkezine Banka ve sorunları oturuyor. Niye şubeleri bu kadar çalıştırıyorlar, hedef baskısı neden? Ne kadar da az personelle çalışıyorlar ve bazı kredileri Bölge Başkanlıkları niçin onaylamıyor? Karşımda yüzler değişiyor, gün geliyor Konya'da, gün geliyor Karabük'te bir şube müdürü bana benzer şeyleri anlatıyor, ben de "hakikaten yahu" diyerek efkarlanıyorum. Bir şoför temettünün maaş oranında dağıtılmasını eleştiriyor, bir güvenlik görevlisi, memur olma yolunun tıkandığından dert yanıyor ve ben istisnasız odama gelen herkesi dinliyorum. Kredi verilmeyen müşterilerin durumlarını bana izah etme çabaları da dahil buna.

Eflani'de bir tüpçü vardı, ismini unutmayayım diye yazıyorum: Süha Bey. Küçücük ilçede müzikle uğraşan tek kişiydi. Temizlik malzemeleri de sattığı dükkanında beraber gitar çalmışlığımız var. O çok sevdiği Kıraç'tan, ben de Feridun Düzağaç'tan çalmıştım. Üstümde takım elbisem, ayağımda kösele ayakkabılarım... Kendimi o üniforma içindeyken bu kadar mutlu hissettiğim nadirdir.

Kopan parçalarımı bir arada tutmaya çalışıyorum. Dağılıyorlar... Elimde kalp kırıklarım ve parmaklarımın arasından sızıyor kanları. Şu koca dünyada yapayalnız, çırılçıplağım. Rüzgar üstümden esiyor, üşüyorum. Gözümden akan yaşlar bile donuyor yanaklarımda ama dimdik duruyorum. Kollarım, şairin de dediği gibi, hiç tatmadığım bir şeylere sarılacakmışım gibi kocaman açık. Her yanım... Ama her yanım acıyor...

9-10 ayrı şehir gördüğüm bir sene. Yollarında yitirdiğim sevdiklerim...