29 Aralık 2009 Salı

Asuman Hanım

Dosyalarda eksiklikler var, bazı ödeme fişlerine müşteri imzası da alınmamış. Belki tüm günümü aldı bunları araştırmak. Dikkatsizlikten, unutmuşluktan kaynaklı olduğunu biliyorum tüm bunların. “Annesi hasta” demişlerdi, “kanser…”

Bu sabah fenalaşmış, ateşle uyanmış. Bacakları mosmormuş. Kemoterapi yüzünden zayıf düşmüş vücudu. Herhangi bir yeri hafifçe çarpsa bir yere, oluşuyormuş o morluklar. Ve belki de içtiği bir bardak sudan kaptığı azıcık bir mikrop, ateşini bilincini kaybettirecek kadar çok yükseltiyormuş.

Az önce geldi Şube’ye. Tüm gününü hastanede geçirmiş. Müdür Bey’in odasında gözleri dolu dolu anlattı. Zaman zaman ağladı. 2008’in Ekim’inden beri böyleymiş. Sürekli yıllık izninden kullanarak, Bölge Başkanlığı’ndan şifahi izinler alarak idare etmiş. Şube’dekiler de idare etmişler onu. “Belki yakın bir Şube’de olsam, günde bir iki kez gidip kontrol edebilirim ama o Şube’dekiler beni ne kadar idare ederler bilemiyorum” diye de ekledi.

“Hayat böyle” dedi Müdür Bey, “artık bazı şeylere de hazır olun, Asuman Hanım”. Söylemesi ne de kolay, ama kadını görünce de belki en hayırlısı budur dedirtecek cinsten.

Asuman Hanım bekâr, belki de hayatındaki tek şeyi annesi ve babası. “Kimi insan annesine, kimi insan babasına düşkün olurmuş derler ya, ben anladım ki anneme düşkünmüşüm” dedi. Hastanede elini tuttuğunda “sen beni sanki hayata çekiyorsun” demiş annesi. Bunları anlatırken ağladı. “Ben annemi hiç hasta görmemiştim. Hep dinç, hep ayaktaydı…”

Ben de özledim annemi. Hem Asuman Hanım’ın da dediği gibi “daha ne kadar zaman geçireceğim ki annemle?”