25 Haziran 2012 Pazartesi

Neden Urfa

"Cevabını bilmediğin sorular sorma kendine!"

Takva filminin en sevdiğim repliğidir bu. Sağlam bir özettir, nettir. Hiç tutamadığımız bir anne nasihatıdır. Terli terli içtiğimiz sular, halının üzerinde değil inadına betonda sürdüğümüz arabalar gibi.

Günlerdir, belki haftalardır aynı soruyla geziyorum kafamda: Neden? Neden ben? Neden tüm bu olan biten? Tek bir cevap bulamıyorum. "Birileri öyle istedi" diye belki, bilmiyorum. Düşünüyorum, yürüyorum. Duruyorum, düşünüyorum. Zaman geçiyor.

Neden ben demişken otelin yanında bir kebapçı var: Neden Urfa? Sonundaki soru işaretini ben yakıştırdım, belki de ünlemdir. Diğer adı da Baboş Kebapmış. Hangi isim kıtlığında bu adı koydular bilmiyorum. Belki onların da kafası karışıktı, bulamadılar düzgün bir isim. Hem yöresel kıyafetli urfalı davulcu, hem de bir palyaço çağırdılar açılışa kim bilir! İbo'nun oğlu İdo'ya benzer bir tip, birkaç üst düzey bürokrat... Öyle bir cümbüş ki, bir ben eksiktim, tam oldum.

Yan odama bir aile taşındı bu akşam. Adam tam bir achtung insanı. ara ara çocuklarını hizaya çekiyor da oturduğum yerden ben bile sıçrıyorum. Babam mülayim adamdır benim, düşmüş kolunu incitmiş de üzülürüm diye söylememiş. Ben de ona kazayı söylememiştim, ödeştik sayılır.

Bu ara çok susuyorum. Kimseyi aramak konuşmak gelmiyor içimden. Kendimce, kendime göre bir limanım var, sığındım kaldım. Haftada iki gün, birer saat iç dünyayla yüzleş, sonra hafta boyu savaş... Bitmek bilmeyen mesailer, yaz sıcağı ceketler kravatlar... Az kaldı. Güneşlenirken uyuyakalıp ıstakoz gibi uyanacağım.

Neden Urfa biliyor musunuz? Ben hala arıyorum. [En sağda temsili Nasrettin Hoca var!]