2 Temmuz 2007 Pazartesi

Six Feet Under

Ne kadar yaşıyoruz? Ne kadar biliyoruz değerini soluduğumuz havanın, gördüğümüz güzelliklerin? Ne kadar farkındayız gülümseyen bir çocuğun, poposunu kıvıra kıvıra yürüyen bir kedinin, hiç tanımadığımız birinin bizi bir şekilde fark etmesinin, birinden 'teşekkür ederim' sözünü duymanın, birilerine hiç sıkılmadan 'seni seviyorum' demenin, gece herkesin uyuduğu saatte duygusallaşmanın, sabah hiç kimsenin uyanmamış olduğu saatte pencereye açıp gökyüzüne bakmanın, yağmurda ıslanmanın, kaptopu oynamanın, şehrin kışlarının ayaz sabahlarında tir tir titremenin, bir çocuğun gözündeki iki damla yaşın, aslında herkesin bir parça aciz, bir parça diğerlerine muhtaç olmasının güzelliğinin? Kendimizle savaşımızın, etiğin, estetiğin, onurun, gururun, fedakârlığın, şefkatin ve daha bir sürü şeyin...

Gün geliyor, belki hasta yatağında, belki trafikte... Belki kalp krizinden, belki böbrek yetmezliğinden... Her şeyi bir bir bırakıp gidiyor insan. Bir yanımız falan da kalmıyor bıraktığımız yerde. Uçuyoruz, birkaç gram hafifliyoruz, yine de ağırlaşıyor bedenimiz soğudukça... Kuşları göremiyoruz artık, bir akvaryuma sıkıştırılmış sandığımız koca bir habitat'tan mahrum kalıyoruz. Kimsenin gülümsemesini görmüyoruz, kimse ağlarken omzumuzu veremiyoruz. Bize ne kadar muhtaç olsalar da, sevdiklerimizin için o an, orada olamıyoruz. Artık sevemiyoruz....

Kocaman bir hayatı kısacık bir dizi yapmışlar, gece gece beni düşüncelere salmışlar...