30 Haziran 2007 Cumartesi

KPSS, ÖSYM... En güzeli MFÖ, ACDC

Son bir senedir bugüne hazırlanabilmek için uğraşıyorum. "Sınava daha çok var" ya da "son ay bi' bakarım toptan" demeden, ara ara tempomu iyice artırıp, zaman zaman da kendimi gevşetip, sevdiğim şeyleri yapıp içimdeki çocuğu şımartarak bugüne geldim. Bana ihtiyacı olan insanlardan "sınavlara hazırlanıyorum" dememeyi tercih ederek yardımımı da esirgemedim, laf aramızda.

Kader denilen şey, garip bir şey... Hep umulmadık, kafanızın başka hiçbir şeye yönelmemesi gereken anlarda önünüze bir engel çıkartıyor, siz boğuşuyorsunuz, aklınızın bir köşesi bir noktada sabitlenmişken, kalan kısmını asıl hedefiniz için yoruyorsunuz. Peki ya sonuç?

Henüz on yaşında, anadolu liseleri sınavlarına hazırlanıyorken annem beyin kanaması geçirdi ve o günden sonra da bu kader denilen şey peşimi hiç bırakmadı. O dönem, dünyada hiç kimseye güvenemeyeceğim kadar güvendiğim birinden beni, kendisine en çok ihtiyacım olan anda bir süreliğine alıkoydu. O eve ilk geldiği gün, elimde bir tarih kitabı vardı ve anadolu liseleri sınavına sadece bir-iki ay. Geçirmiş olduğum annesiz sekiz ay ise geçmişti, gerideydi.

Bir talihsizlik hep olacaktır ya, oldu da. Lise yıllarımda, üniversite yıllarımda hep sınav dönemlerimde, doğum günlerimde, kendimce özel saydığım, takvimde hiç kimse için özel olmasa da bir şeyleri değiştirmek, daha güzel yapmak için karar aldığım bütün özel günlerimde de bir talihsizlik geldi, bizi buldu ve adına yaşam coşkusu da denilen o şeyi aldı benden. Daha az eğlenen, daha çok düşünen, daha sıkılgan, ümit etmeyi sadece kendisine acı çektirmek için seçen, karamsar bir adam çıkardı bedenimden. Peki sonuç ne?

Yarın, 30 Haziran 2007... Annemi yine tüm şefkatiyle göreceğim gün. Kahvaltımı hazırlayacak, arkamdan dualar edecek, bütün anlayışlı, güleryüzlü hâlinde olacak, o an benden önemli hiçbir şeyin olmadığını bana hissettirecek. Babam sabah kalkacak, yine kendinden emin "sen yaparsın, heyecanlanma" diyecek, mutlaka normalde olduğundan çok harçlık verecek, çıkışta ne yapacağımla ilgilenecek, geç kalmamamı falan söyleyecek ve tüm bunları yaparken gözlerinde bana ne kadar çok güvendiğini göreceğim. Peki sonuç ne olacak?

Sınav sabahları, her ne kadar annemin saatini de kurmuş olsak da, kendi saatimi de mutlaka kurarım. Az önce de kurdum yine saatimi... Annemin beni kaldıracağı saatten on beş dakika kadar sonrasına. Son iki ayda yaşadığımız ve belki de ailemizin artık bir kaderi olmuş olan bütün sıkıntılara rağmen gücümü toplamalıyım. Annemin sesiyle uyanmalı, her ne kadar göstermelerinin o güne has olduğunu bilsem de, anne ve babamın içlerindeki duygularla büyülendiğimi onlara hissettirmeli, bana güveniyor olmalarının sınavda müthiş bir fark yaratacağına inanmasam da kendime benim de güveniyor olduğumu onlara gösterebilmeliyim.

Sonuçlar ise hep muamma. Ya batıyorsun ya da yüzeyde bir süre daha dalgalanmaya devam ediyorsun. Yine de güçlü olduğunu görmediğinde ve onlara da gösteremediğinde sıfırsın. En kötü sonuç da bu olsa gerek...

Anne, baba... Oğlunuz büyüdü, yarın sınavlara da girecek...

Not: Eşek kadar oldum, hâlâ tarih çalışmak zorundayım. Coğrafya da cabası...