15 Mart 2009 Pazar

Fatsa Şehir Merkezi

Eskiden babam, pazar sabahları geç saatlere kadar uyuduğunda ona kızardım. Oysa ben de bugün, bütün haftanın yorgunluğuyla bir buçuğa kadar uyudum. Uyandığımda her yanım ağrımıştı. Fazla vakit kaybetmeden üzerimi giyip, şehir merkezine indim.

Yan tarafta resmini görmekte olduğunuz bina, bu hafta içinde resm
en çalışmaya başlayacağımız Fatsa Şubesi. İlk işim oradan bir miktar para çekmek oldu. "Simit Sarayı" adı verilen bir yerde simit-çay kahvaltımı yaptıktan sonra da dolaşmaya koyuldum.

Denizin insana huzur verdiğini biliyorum. Sahile inmemin nedeni de bu oldu. Masmavi Karadeniz kıyısında, yüzümü okşayarak esen rüzgar altında denize baktım.Sahildeki büfelerin birinde bir paket fındık almayı da ihmal etmedim tabi. Fındığın kokusunu alan birkaç güvercin toplandı etrafıma. Fındıkları dişimle parçalayıp onlara attım. Sonra kalkıp sahilde yürüdüm.

Aileler vardı etrafta. Çocuklar, hava serin olsa da, mutluydular. Bazılarına babaları şeker de almıştı. Bu mutlu aile tablolarının içinden, yalnız bir adam olarak geçip, gazetemi alıp, meydandaki Moda Cafe'ye oturdum.

Seçimin yarattığı çevre ve gürültü kirliliğinden nefret ediyorum. Yine de meydana çekilmiş parti bayraklarıyla Fatsa bir bayram yerini andırıyor.

Taze sıkılmış portakal suyu içiyorum, üstüne de bir kahve. Moda Cafe Fatsa'da gençlerin tercih ettiği bir yer, tıklım tıklım dolu. Bir köşede gazetemi okuyorum. Ekonomik önlem paketi, kriz, seçimler, Beşiktaş... Neredeyse ilanları bile okuyorum. Tek derdim zamanın akıp gitmesi.

Fatsa'da dolanıyorum. Dükkanlara girip çıkıyorum ama amacım bir şey almak değil, insanlarla konuşmak...
Fatsa küçük bir ilçe olduğundan, aynı dükkanın önünden belki de beş kez geçiyorum. Kendime laf olsun diye bir gömlek alıp, abimin vakti zamanında, belki de on sene kadar önce bana lahmacun ısmarladığı, İzmit'teki o köşebaşındaki lahmacuncuyu hatırlattığı için giriyorum bir lokantaya. Bir lahmacun, bir ayran istiyorum. Yanında çiğ köfte, ezme ve salatada getiriyorlar. İki milyon lira hesap ödeyip çıkıyorum.

Artık otele dönmenin zamanı geldi. Meydandan ayrılıp taksiye binip otelime dönüyorum.

Otelde güleryüzlü insanlar var. "Bugün izinlisiniz" deyip gülümsüyorlar. "Bu hafta gitmedim Ankara'ya" diye karşılık veriyorum.

Evet, bu hafta gitmedim Ankara'ya. 5 gün geçip gitsin istiyorum. Evimde, sıcacık yatağımda uyuyayım.