Yan tarafta resmini görmekte olduğunuz bina, bu hafta içinde resmen çalışmaya başlayacağımız Fatsa Şubesi. İlk işim oradan bir miktar para çekmek oldu. "Simit Sarayı" adı verilen bir yerde simit-çay kahvaltımı yaptıktan sonra da dolaşmaya koyuldum.
Denizin insana huzur verdiğini biliyorum.
Aileler vardı etrafta. Çocuklar, hava serin olsa da, mutluydular. Bazılarına babaları şeker de almıştı. Bu mutlu aile tablolarının içinden, yalnız bir adam olarak geçip, gazetemi alıp, meydandaki Moda Cafe'ye oturdum.
Seçimin yarattığı çevre ve gürültü kirliliğinden nefret ediyorum. Yine de meydana çekilmiş parti bayraklarıyla Fatsa bir bayram yerini andırıyor.
Taze sıkılmış portakal suyu içiyorum, üstüne de bir kahve. Moda Cafe Fatsa'da gençlerin tercih ettiği bir yer, tıklım tıklım dolu. Bir köşede gazetemi okuyorum. Ekonomik önlem paketi, kriz, seçimler, Beşiktaş... Neredeyse ilanları bile okuyorum. Tek derdim zamanın akıp gitmesi.
Fatsa'da dolanıyorum. Dükkanlara girip çıkıyorum ama amacım bir şey almak değil, insanlarla konuşmak...
Artık otele dönmenin zamanı geldi. Meydandan ayrılıp taksiye binip otelime dönüyorum.
Otelde güleryüzlü insanlar var. "Bugün izinlisiniz" deyip gülümsüyorlar. "Bu hafta gitmedim Ankara'ya" diye karşılık veriyorum.
Evet, bu hafta gitmedim Ankara'ya. 5 gün geçip gitsin istiyorum. Evimde, sıcacık yatağımda uyuyayım.