5 Temmuz 2009 Pazar

Konak Mazlum/Erzincan

Perşembe günü kasa sayımında 11 TL kadar bir eksik çıkmıştı. Cuma sabahı şubeye giderken "Müfettiş bey, dünkü eksik bozuk paralardan kaynaklanmış olabilir." dedi Mehmet Bey. "Neden dün söylemediniz, tekrar sayardık." diye karşılık verdim. "Çok yorgundunuz" dedi. "Söyleyecektim de vazgeçtim." Çabucak düşündüm. "Şubeye gidince dünkü saydığımız paralardan gün içinde ihtiyaç duyacağınız kadarını size vereyim, kalanını kasaya kilitleyelim, anahtarını da ben alayım. Akşama tekrar sayalım" dedim. Makul bir fikirdi. Şubeye gidince dediğimi yaptık. Şubeye bir miktar parayı sayarak verdim ve kalanını kasaya kilitledim.

O sırada temizlik görevlisi çekmecede birbirine kule şeklinde bantlanmış, 10 adet 1 TL'lik bulduğunu söyledi. Bu eksik dünkü sayımda çekmecede unutulmuş/çekmeceye düşmüş bir para olabilirdi. O parayı da kasaya kilitleyip akşamı bekledik. Bu arada bir çuval bozuk para getirmiş olan fırıncı, kağıt 1.000 TL vererek bozuk para çuvalını alarak gitti. Kendisine getirdiği paranın 996 TL olduğunu söyledik. Zaten mahcup bir hali vardı, iyice mahcup oldu. 11 TL noksanın, 4 TL'si gitmiş, 7 TL'si kalmıştı.

Akşam olduğunda üşenmeden herkesin kasasını tek tek saydım. Sayımda sorun çıkmadı. Sonra kilitlediğimiz paraları da saydık ve o 10 TL'nin fazla bir para (önceki günkü sayımda sayılmayı unuttuğumuz) bir para olduğunu anladık. Önceki günkü kasa noksanını kapatarak, fazla olan tutarı kayıtlara aldık.

Otele dönerken huzurluydum. Eğer paraları kilitlemeseydim, o 10 TL'nin nereden gelmiş olabileceğini bilemeyecektik. En doğrusunu yapmanın verdiği keyifle odaya geldim. İnternette biraz takıldıktan, biraz tv seyrettikten sonra uyudum.

Cumartesi günü öğle vaktinde ancak uyanabildim. Aslında üstadların yanında bana bir eziyet gibi gelen haftasonu çalışmak fikrini aşarak, gün boyu bir elimde şubenin mizanı, bir elimde yeşil kalemim çalıştım. Pazartesi gününe hazır girebilmek için kendimi fazla kasmadan, rahat rahat inceledim.

Bu akşam, çok sevdiğim Erzincanlı arkadaşım Can'ın tavsiyesi üzerine Sefa Köfte'ye gitmeye karar verdim. Kolay bulurum sanıyordum ama köfteci şehrin mecburiyet caddesinin üzerinde değildi ve Can'ın tarifi üzerine Ziraat Bankası'ndan sola dönerek gitmeye çalıştığım köfteci için ümidimi kesmiştim. Tam birine sormaya hazırlanırken gördüm köfteciyi.

Önüme ince kıyılmış soğan getirdiler. Üzerinde maydonoz vardı. "Abi sumak ve pul biber var şu kaplarda, onlardan dök sen soğana, ben domates getireceğim. Ezme yapacaksın" dedi garson. Bolca baharat ekledim, ince doğranmış domatesi de ekleyince ortaya çok lezzetli bir görüntü çıktı. Acılı köfteleri yumuşacık yufkaya sarıp içine ezme de sürünce hayatımda yediğim en güzel köfteyi tatmış oldum. Köy yoğurduyla yapılmış ayran da cabası...

Güzel bir akşam yemeğinin verdiği moralle odama döndüm. Az sonra, kendimden beklemediğim bir çalışkanlıkla mizana devam edeceğim.

Sanırım Müfettişliğin ne olduğunu, bu kadar yeri tek başıma neden gezdiğimi, bu işin bana ne verebileceğini yeni yeni anlamaya başlıyorum.