14 Temmuz 2009 Salı

Kırmızı Sweat-Shirt

Kırmızı bir sweatshirt'ü vardı. Bir dönem giymişti. Sonrasında bir gün, ben giymiştim ve o günden sonra da o sweatshirt bana kalmıştı.

Aslında çok pahalı, marka bir şey değildi. Ama üzerimde duruşu çok hoşuma gidiyordu. Ergenlik çağındaydım, kendimi çok yakışıklı hissetmiyordum. Ama üzerimde o sweatshirt'le aynanın karşına her geçtiğimde yüzüme bir tebessüm düşüyordu. Kolları dökümlü, yakası üstten üç düğmeli, güzel bir sweatshirt...

Evdeki tartışmaların canımı çok sıktığını biliyordu. Hiçbir tartışmaya müdahil olmuyor, ortamı yumuşatmaya çalışıyor; ama her seferinde başarısız oluyordu. Ben büyük bir suskunluk içinde bağıran insanları dinledikten sonra beni alıyor, belki gezmeye, belki hamburger ısmarlamaya dışarı götürüyordu.

Beni hep yetenekli, becerikli bulmuştu. O yaşlarda bunu açık açık söylemediğinden anlayamıyordum. Ama bana karşı tavırlarından, arkadaşları arasında beni sanki dalgaya alıyormuş gibi "adam şakır şakır ingilizce konuşuyor" demelerinden hissediyordum. Utangaç bir tebessüm düşürüyordu yüzümde.

Müziğimle hiç ilgilenmezdi. Pek çok şarkımı bilmez bile. Ama bu yönümü içten içe takdir ettiğini, sağda solda böyle bir kardeşi olduğu için gururlandığını da biliyorum.

Bazen Tunalı'ya, Beğendik'e yürürdük. Canı sıkkınsa büyük bir sessizlik olurdu. Sadece yürürdük. Birbirimize fazla bakmadan, hiç konuşmadan. Bana bir şeyler ısmarlardı, bir parkta oturur ve evimize dönerdik.

Evde büyük bir tartışma olduğunda ya da aileden birine bir şey olduysa, yüzü hiç gülmezdi. Derin iç çekişlerle ve eğer evde kimse yoksa, balkonda tüttürdüğü birkaç dal sigarayla belli ederdi sıkıntısını.

O hiç ağlamazdı. Sanki ağlamak gibi bir özellik bağışlanmamıştı ona. Onu sadece bir kez, o da babamın hastalığında ağlarken görmüştüm. O zaman 25 yaşındaydı, ben de 16... Onu öyle görünce ben de ağlamaya başlamıştım.

Zaman geçti, büyüdük. Artık yılda birkaç kez bir araya gelebilen iki insanız. Yıllar içinde değişmeyen tek şey, dünyada iki insanın birbirini bu kadar karşılıksız sevebileceğine olan inancımız oldu.

16 yaşımdaki halimin, o aynanın karşısında, o kırmızı sweatshirt içinde aslında kendisini
gerçekten hayranlık duyduğu bir kişiye benzettiği için bu kadar yakışıklı bulduğunu ancak şimdi anlıyorum.