28 Ocak 2010 Perşembe

Kanun Hükmünde Dikte

Sabahlar olmasın… Gece saat 12 sularında temennim buydu. Gözünüzde çılgın eğlenen, bir elinde **** şişesi, etrafında süslü-püslü kızlarla çalan müziğe ayak uydurmaya çalışan bir playboy gelmiş olabilir. O ben değilim. Tek isteğim, "sabahlar olmasın, şöyle doyasıya, tadına vara vara uyuyayım"dı. Saat alarmım olan REM’in “To The One I Love” şarkısı, bütün sevdiklerim için saat 8’de çaldı. 10 dakika sonra yine çaldı, 10 dakika sonra yine… 3. ertelemede uyandım.

Aynada kendime bakarken, çocukluğumuzda kanun hükmünde gelen bazı dikteleri sorgulamaya koyuldum. “Kahve içersen kapkara olursun.” Üniversite yıllarıyla beraber kahveyle kurduğum ilişki düşünülürse, bugün Frank Rijkaard yanımda bir soluk benizli kalmalı ve yahut ben Sivas’a geldiğimde boynuma atkı takmaya çalışan, beni omuzlara alan Sivasspor taraflarınca karşılanmalıydım. “Biz Sivasspor olarak şampiyonluğa oynayan bir takımız.”

Eskiden gece olunca evimizin salonunda ayıların gezdiğini düşünürdüm. Bu da sanırım beni erken yatırmak isteyen büyüklerimin bir kandırmacasıydı. Ayılar –artık nereye saklanıyorlarsa– gece olunca çıkıp salonda kendilerince takılıyorlardı. Düşününce üzülüyor insan, odamı bir ayıyla paylaşmak isterdim sanırım. Mini-bara bal istifler, ben çekirdek çitleyip Canım Ailem dizisini izleyip içimi ısıtmaya çalışırken, ayı kardeş de yanımda oturur balını parmaklardı.

Öğle yemeğinde aklıma bir anım geldi. Güldüm, tutamadım kendimi. Sonra beni gülerken gören oldu mu diye etrafıma bakındım, kimse fark etmemişti. Biri görse, “bu adam deli mi?” diyecekti muhtemelen. Oysa bilmiyordu ki, kendi kendine gülene ya deli diyorlardı, ya da Müfettiş.