19 Şubat 2010 Cuma

Mustafa Bey

Oldukça kilolu, yanakları kıpkırmızı… Şivesi de hafif Adanalı. Kızını okuduğu şehre uğurlarken ağlayan bir baba… Hisli, içli bir Müdür Yardımcısı... Dün akşam Müdür Bey’le beraber yemeğe gittik. Bize o da eşlik etti.

Kızını çok sevdiği belli. “Molada otobüsü kaçırırım diye bi’ çorba içmeye inmiyor” diye bahsetti kızından. Kendi içlerinde oldukça mutlu yaşayan bir aileye sahip olduğunu düşündüm, gülümsedim.

Kızının okuduğu şehir dedim ya, işte o şehir Bolu. Geçen hafta, Adana’dan kalkıp sürpriz yapmak için Bolu’ya gitmeye karar vermiş. Uçak biletini almış, Ankara’ya inmiş. Havaalanından AŞTİ’ye gelmiş. Ancak asker sevkiyatı olduğundan Bolu otogarına giren otobüslerin hiçbirisinde yer yokmuş. Diğer firmaların da otogara girmediğini öğrenince kalakalmış. Yazıhanenin birinin karşısına oturmuş, “ne yapacağım” diye düşünmeye başlamış. “Gidecek hiçbir yerim yok, mecbur AŞTİ’de yatacağım…” diye anlatmaya devam etti. “Beni öyle görünce, yazıhaneden adam seslendi ‘gel abi, senin için otobüsü Bolu otogara sokacağım; ama şoförün yanında koltukta gideceksin, olur mu?’ Ben de ‘olmaz mı ya! Gideyim de neresi olursa olsun’ dedim.”

Dinlerken gülümsedim, hatırladıkça hala gülümsüyorum. Hikayenin sıcaklığı içimi ısıtıyor.