9 Şubat 2010 Salı

Göç

Bir pazar akşamı, evimde oturuyorum. Üzerime bir ağırlık çökmüş, o meşhur "saat biraz geç olsun da yatayım" ruh halindeyim. Biletim saat 24.00'e alınmış. Sivas'a döneceğim... İçimden küfürler ede ede yolunu tutuyorum AŞTİ'nin. Yolda babam bir şeyler anlatıyor, ablam tavsiyeler veriyor. Yarım kulak dinliyorum. Bir an önce pazartesi akşamı gelsin, 20.00 olsun istiyorum saat.

"Elbise asacak yerimiz yok abi..." diyor muavin. Öyle tatlı abi diyor ki, araya bir iki küfür sıkıştırsa yine sinirlenmezsin. "Araba kalkmadan bir beş dakika önce gel sen, bakarız çaresine..." diye ekliyor. Sağ olsun... Ayazda bekleyip, arka tarafta bir yere koyduruyorum gömleklerimi. Artık Allah'a emanetler...

Otobüste yanıma oturan insanların muhabbetlerini sevmem. Hemen kulaklığımı takar, hüzünlüsünden bir müzik açarım. Muhabbet girişimleri örselenir, kek servisini beklerler...


O keki dışarda para verip almazsın. Adamlar dağıtıyor diye yiyorsun işte. Bir de muavinler de benim gibi sanırım, diyalogu fazla sevmiyorlar. "Sadece karışık meyve suyu mu var?" dedim, "evet" diye karşılık verdi. "Süt var mı?" d
edim, tepsisine şöyle bir baktı. "su alayım" diyerek kurtardım durumu.

Coşkun Dinlenme Tesisleri... Yozgat'ta verilen molanın mekanı... Aslında bir yabancıya tercüme etsen, dinlenme tesisini "spa" gibi bir şey sanır. Dünyanın en konforsoz yerleri olduğunu ne bilsin
garibim...

Bu Coşkun Dinlenme Tesisleri'nde, kasanın tepesinde yandaki resimde gördüğünüz çalışma var. Tepsiye resmedilmiş insanlar. Sanırım Coşkun Ailesi üyelerine ait. Anlamadığım şey, bakınca bu adamların petrol zengini iş adamları olduğunu sanıyorsun. Oysa bildiğin dinlenme tesisi işletiyor adamlar... Tuvalet için 1,-TL alınan bir yer...

Molaların en zor tarafı, tuvaletinizi yaptıktan, ellerinizi yıkadıktan, belki marketi şöyle bir gezdikten sonra kalan 15 dakika... Geçmek bilmiyor o 15 dakika. Dışarısı ayaz, otobüsün içi bildiğin kokuyor. Gece yolculuğu bu... Aynı anda, 30 metrekarelik bir alanda uyuyan 45 kişi düşünün. Dışarıda volta atıyorsun.

Molalarda bir de otobüsü yıkıyorlar. İstisnasız her duran otobüs, bazı ailelerin aylık tükettikleri su miktarı kadar suyla yıkanır. Bir adet bu...

Mola sonrası içecek servisi pek tat vermez. Bazıları uyuyorlardır, itibar etmezler o servise. Muavin şöyle bir dolanır, çöpleri toplar, ışıklar söner. İşte sonrası derin uyku zamanı...

Sabah 6.45'te iniyorum otobüsten. Sivas'ın kuru ayazıyla ayılıyorum. Gömleklerim sağlam. Keyfim yerimde... Tek derdim, lanet olasıca bir pazartesi başlıyor.