6 Eylül 2008 Cumartesi

Arka Bahçe Maçları

bir dönem bir kamu kurumunun lojmanlarında oturuyoruz. en büyük sosyal aktivitemiz apartmanımızın arka bahçesinde, taş betonun üzerinde top oynamak. birkaç çocuğuz, hepimizin babası aynı dairede çalışıyor, aileler birbirlerini tanıyor, vs.

tabi oynarken çok heyecanlanıyoruz, hırs yapıyoruz kan ter içinde kalıyoruz, bazen düşüyoruz o taş betona kolumuz bacağımız sıyrılıyor. bazen hırsımızdan birbirimizle didişiyoruz, kavga ediyoruz. çünkü bir çocuk için belki de en büyük şey, o akşamüzeri oynanan maçta kazanan takımda yer almak.

sonra akşam oluyor, herkes evine dönüyor. çok terlediysek annelerimiz kızıyor, yere düşüp yara bere edindiysek fırça yiyoruz, falanca teyzenin oğluyla kavga ettiysek bir iki fiske de yiyoruz kıçımıza.

yaşım belki yedi, belki sekiz. maça apartman görevlimizin büyük oğlu hakan da katılmak istiyor. küçük kardeşi hep bizimle oynuyor ama, öbürü yaşça büyük olduğundan her maça katılmıyor. neyse biz alıyoruz bunu maça, benim rakip takıma düşüyor (aldım verdim usulü ile adam seçmek) ve maç başlıyor. tabi Hakan iyi oynuyor, top çalıyor, adam eksiltiyor. biz goller yiyoruz, gol yedikçe hırslanıyoruz, vs.

sonra topu alıyorum ben, Hakan'a bir çalım atayım derken plastik topun üzerine basıp kontrolsüz bir şekilde yere düşüyorum. Dizim, dirseklerim, çenem çarpıyor yere, açılıyor, kanıyor... hemen ağlamaya başlıyorum, apartmana giriyorum eve çıkmak için. zaten canım acıyor deliler gibi, apartmana kan damlıyor ama "var ya annem beni bu sefer kesin oyacak" düşüncesi içinde bir şeyler düşünmeye çalışıyorum. annem beni haşlamasın diye de -çocukluk işte- "hakan da oynadı bizimle, onun yüzünden oldu" diyorum.

akşam Hakan'ın babası geldiğinde annem Hakan'ı şikâyet ediyor ona ve adamcağız gidiyor. belki Hakan'a çok kızıyor, belki dövüyor, belki birkaç gün dışarı salmıyor ve ben dayaktan kurtuluyorum.

birkaç güne yaralarım geçiyor, eskisi gibi çıkıyorum akşamüzeri maçlarına, gollerimi sıralıyorum, yenilsem de aslında farkında olmadan eğleniyorum, çocukluğumu yaşıyorum. ama o günden sonra Hakan artık bizimle oynayamıyor. arka bahçeye bakan evlerinin kapısından çıkıyor ve bize selam verip geçip gidiyor. bir kere bile samimiyetle yaklaşamıyor yanımıza. ne kadar çok istese de, içi de gitse 'beni de oynatın' diyemiyor artık.

işte bu tabloya tanıklık ettikçe öğreniyor insan bazı şeyleri. çocuk hâlimle aklımın Hakan'da kaldığını hatırlıyorum. pek çok akşamüzeri o evden çıkarken, çok istesem de 'hakan, sen de oynasana bizimle' diyerek gülümsemeyle onu oyunumuza çağıramadığımı hatırlıyorum. ve nihayet bir gün buna cesaret ettiğimi ve onun yakında bulunan babasına bakarak tereddüt ettiğini; ve ancak benim ısrarım sonunda maça katıldığını da hatırlıyorum.

şimdi durup düşündüğümde o olayın kahramanı, apartmanımızın kapıcısı falanca bey'in oğlu hakan değil de, komşularımızdan filanca teyzenin oğlu hakan olsaydı ne olurdu merak ediyorum. annem komşu teyzeye olayı anlattığında o da "o senin oğlunun salaklığı, dikkat etseymiş biraz" demez miydi, bilemiyorum. ancak bildiğim bir tek şey varsa bu olay sayesinde hayatımın önemli derslerinden birkaçını aldığımdır.

o günden beri hayatta basit, görünmez kazaların hep olabileceğini, bu basit kazalar sonucu insanların sakat kalabileceklerini, ölebileceklerini, yakınlarının ölümlerine sebep olabileceklerini unutmamam gerektiğini, bu basit kazaları ufak sıyrıklarla atlatmanın kızılacak bir şey olmadığını ve hatta şükredilecek bir şey olduğunu, kendi hatasıyla (salaklığıyla) da olsa canı yanan bir çocuğa kızmanın aslında onu ikinci kez cezalandırmak olduğunu ve ona, o durumda mutlaka şefkât gösterilmesi gerektiğini, insanların meslekleri ve hatta babalarının meslekleriyle değerlendirilmemesi gerektiği, aslında hepimizin bu dünyada benzer hislerle, benzer duygusallıklarla yaşadığımızı ve sosyal statülerimizin bir diğerine üstün gözükmesinin bizi uğradığımız haksızlıklarda koruyan şey olmaması gerektiğini, çocukların bazı şeyleri düşe kalka öğrendiklerini ve oyuna başladıktan sonra da birbirlerine olan kırgınlıklarını çabucak unutabiliyor olduklarını öğrenmiş oldum.