3 Eylül 2008 Çarşamba

Kimlik

Dolmuşun en arka koltuğundayım, camdan yansıyan görüntüme bakıyorum. Gözlerimin altı günden güne çöküyor, beyaz, hassas tenim, üzerine defalarca basılmış ayakkabıların derisine benziyor. Daha sabah tıraş olmuşum, sakallarım uzamış. Gözlerim, içinde onlarca kişi soluk alıp veriyormuş gibi buğulanmış. Baktığım şeyleri seçemiyorum.

Üzerimde taşıdığım sorumluluğu her an hatırlatan bir takım elbise var. Çalıştığım yerdeki kimseye benzemiyorum. Gün içinde senli benli konuştuğum kimseler de yok. Masam dosyalarla, evraklarla, içinde dünyanın sırlarını taşıyan ağır bir diz üstü bilgisayarla kaplanmış. Soluk alacak zaman yok. Uzakta bir yerlerde bir telefon çalıyor, sesi rahatsız edici. Kimseler bakmıyor telefona, ellerim uzanmıyor. Öfkeden gözlerim kararıyor, düşüyorum.

Düştüğüm yer buluttan, her yer masmavi. Kulağıma tanıdık melodiler geliyor. Aşağıda bir yerlerde o çocuğu görüyorum. Üzerinde en sevdiğim kot pantolonum, mavi tişörtüm var. Gözlerini kısmış, kim bilir kime aşık olduğumu sandığımı bile hatırlamadığım birine yazdığım, ondan çok beni, -hani olur ya- bir gün birbirimizi çok seversek gözlerine bakarak mırıldanacağım sözlere sahip şarkıyı söylüyor. Biliyorum, öyle bir şarkı yazmış olmak ya da birisinden yazdığı şarkıların söylediği bütün şarkılardan daha güzel olduğunu duymak istiyor.

Çevresindekileri de seçiyorum. Beraber büyüdüğü insanlar... Sanki hep birbirlerine benzeyecekler, hep aynı şeylere gülüp, aynı değer yargılarını taşıyacak, haftanın her cuması buluşup geç saatlere kadar zamanın nasıl geçtiğini anlamadan sohbet edecek, bir sonraki çalışmayı hangi gün yapmaları gerektiğini tartışacak, kendisini mızmızlıkla suçlayacak ama hep çok seveceği insanlar...

Çok sevdiği bir ailesi de var. Kendi içinde -kendilerince- sorunları olan, zaman zaman şiddetli iletişim kopuklukları yaşayan; ama yeri geldiğinde kenetlenmeyi de bilen bir ailesi...

Uzakta bir yerlerde bir telefon çalıyor, sesinden rahatsız oluyor. Kimseler bakmıyor telefona, elleri uzanmıyor. O telefona uzanmak, arayanın kim olduğunu, kime ulaşmak istediğini sormak istiyor. Bilmediği yerlere gitmek, tanımadığı insanlar tanımak, çok okumak, gördüklerini yazmak, tonlarca hayata nüfuz etmek istiyor.

Ortalık ışıyor. Kendimi bir masa başında buluyorum. "Bugün çok çalıştın" diyor. "İstersen erken çık."

Eşyalarımı topluyorum. Herkese mesafeli "iyi akşamlar" dileklerimi iletip sahip olduğum yeni kimliğimi arkamda bırakıyorum.