6 Eylül 2008 Cumartesi

Final Kaçırmak

Öğrencilik hayatımda başıma gelen en kötü ikinci olaydır.

Bölümün final dönemi sınav listesi yapılmış ama dersler sınıf sınıf ayrılmamış da, -hangi akla hizmet ise- alfabetik sıra yapılmış. 2'nin dersi, 3'ün dersi hepsi bir orgy tadında alt alta üst üste...

Baktım listeye, aynen şöyle görünüyor:

...
...
214 Mathematical Eco. 30 Haziran 2004 Saat: 11.00
114 Mathematics for Eco. 30 Haziran 2004 Saat: 09.00
...
...

Şimdi kodundan da anlaşılacağı üzere üstteki sınav 2. sınıfın, alttaki 1. sınıfın. Ben iki dersi de Alıyorum. (Bu noktada bölümün bu iki dersi de alan öğrencilere yaptığı piçliğe hiç değinmiyorum) Hadi dedim '2. sınıfın matematiğinden zaten kaldım kalacağım, bari 1. sınıfınkini geçeyim'. "Sabah 11'de sınav" diyorum içimden, "2 saat daha uyumuş olurum ilk sınava girmezsem."

Oturdum İvan Drago'yla boks maçına çıkacak Rocky IV gibi hazırlandım evde. gece geç bir saatte yattım. Nasıl hırs yaptıysam gece rüyamda matriser görüyorum, problemler çözüyorum. Matrisin tersini alırken farkında olmadan sağdan sola dönüyorum yatakta, beyin iyice koşullanmış artık.

Sınav için saat 10'da okulda oluyorum, kapıda üst sınıflarla sohbet falan ediyorum. 11'e doğru sınıfa bir geliyorum, herkes yeni yeni çıkıyor sınavdan. Meğerse 9'daymış sınav, kaçırmışım. Kimisi gülüyor, bazısı acıyor. Bir tanesi "salaaa bak" falan diye gülüyor şerefsiz.

Hemen giriyorum sınıfa, hoca ortalarda geziniyor.

-Hocam afedersiniz, ben geç kalmışım sınava.
+Tamam kaldın, çık dışarı.
-(Şaşkınlıkla sesini yükselterek) Hocam nasıl olur? Ben sınavın saatini...
+(Bağırarak) Kaldın işte, uzatma! Arkadaşların sınav oluyor, çık dışarı!

Kapıya çıktım, sinirden neredeyse ağlayacağım. Bütünleme yok, yaz okulu açılmıyor... Öyle mal gibi kalmışım, herkesin tuzu kuru tabi, vermişler sınavı canavar gibi soruları konuşuyorlar. (Üniversitedeki dostlukların lise dostluklarının yerini tutmaması)

Hoca sınav bitince çıktı dışarı. Durumu izah etmeme izin verdi (Eksik olmasın). "Rapor bul" diyor inatla, "yoksa kaldın". Durumumu görüp acımıyor bile hâlime.

Apar topar gidiyoruz hastaneye, bir doktor torpili ile 3 günlük rapor alıyoruz. Okula geri dönüyoruz. (Okul da ebesinin şeyinde afedersin, git git bitmiyor yol) Dekanlığa çıkıyoruz, dekan yardımcısı"5 doktor imzalı rapor olacak" diyor. Aslında kastedilen Heyet Raporu ama "hastanede 4 doktor çevir, imzalat. yeterli olur." diyor adam dalga geçer gibi.

Yine ebesinin şeyi birimiyle ölçülen yolu gidiyoruz hastaneye, 4 doktor buluyoruz, imzalatıyoruz. İstinasız 4'ü birden "imzalayayım ama böyle bir rapor usûlsuz aslında, geçerliği yok" diyor. (Biliyoruz be adam, biz de biliyoruz)

Okula dönüyoruz. o gün 5 ebesinin şeyi uzuluğunda yol katetmiş oluyoruz böylece. dekan yardımcısı alıyor raporu, "dekan bey'e göstereyim, kabul ederse..." falan derken giriyorum araya "yahu ne biçim bir okul burası! hocası ayrı dert, dekanı ayrı dert! öğrenci temsilcileri komitesi diye bir şey icat etmişsiniz, şenliklerde korumalık yapmaktan başka yaptıkları hiçbir halt yok! öğrencinin yönetimle iletişimi sıfır! sınav programını hazırlamayı bile bilmeyen görevlilere sahip..." türünden giriyorum. adam sakinleştiremiyor beni, bir yandan da tırsıyorum "terbiyesizlik yapma, al raporunu da git" diyecek diye. ama o da haklı olduğumu eşek gibi biliyor.

hocaya yazı gitmiş sonra, 'charey adlı öğrenci hastaymış o gün, sınava gelememiş' diye. o da biliyor hasta falan olmadığımı ama 'benim öğrencim işini bilir' diyor içinden, gerçekten haklı bir mazereti olan öğrenciye yapacağı insanca yaklaşımdan daha doğru buluyor usûlüne uydurulmuş bu yöntemi.

ertesi senenin güz döneminin final haftasında yeniden alıyorum sınavı. hoca sanki ağır hastalıklar geçirdiğim için okulu uzatmış olduğumu bilmiyor gibi "bu sefer geçecek misin? niyetli misin?" diye dalga geçiyor bir yandan sınav öncesi, moral bozuyor. oysa ben b1 ile geçiyorum sınavı. hoca ile el sıkışıp centilmence ayrılıyoruz sahadan.

(bu da mı gol değil ha söyleyin, bunu da mı atamadım)