3 Eylül 2008 Çarşamba

Baba

sizin için ne kadar önemli olduğunu ondan uzak kalana kadar anlayamayacağınız kişidir.

babanız bir iş dolayısıyla yurt dışında görevlendirilmiştir. öyle birkaç hafta da değildir üstelik süresi. birkaç yıl birimiyle ölçülür. gitmeye mecbur olduğunu bildiğiniz halde "gitme" dersiniz, tabiki sizi dinlemez.

sonra bir gün havaalanının ne kadar sıkıcı, ne kadar boğuk bir yer olduğunu fark edersiniz. koca koca pencerelerin önünde onu göremeyeceğinizi bildiğiniz halde beklersiniz el sallamak için. erkekliğe .ok sürdürüp ağlamayı göze alamazsınız ama tuttuğunuz gözyaşları yüzünden suratınız patlıcana benzemiştir haberiniz yoktur.

sonra kocaman bir uçağın arkasında ne kadar çaresizce kaldığınızı görürsünüz. sanki koca uçağın bir kalbi varmış gibi, sizin halinizi görüp kalkmamasını beklersiniz ama apartman büyüklüğündeki şey uçar gider sizi görmeden, siz de artık -uzun bir süreliğine- bir kişi eksilen ailenizle evinize dönersiniz.

artık eve geldiğinde sizinle hiç konuşmayan, televizyonun başında gecelere kadar haberleri izleyen birisi yoktur evinizde. siz odanızda ders çalışırken, odanıza hiç uğramasa bile salonda oturduğundan emin olduğunuz o adamın varlığı kaplamıyordur hiçbir yeri.

hayat her yönüyle devam etmektedir oysa ama sabah sizinle aynı saatte kalkıp, uykulu gözleriyle sizinle neredeyse hiç konuşmayan o adam yoktur kahvaltı masasında. belki de cebindeki son parasını size harçlık olarak verirken bile sizi öpmekten çekinen adamın verdiği paranın çok daha fazlası giriyordur cebinize ama yine de bazen onun size para vermesini ve sizin cebinizde çok çok az paranız olduğu halde teklifini geri çevirdiğiniz günleri özlersiniz.

okula arabayla gidip, saçma sapan şeylere para harcarken, sizi lafını esirgemeden eleştiren o adamın yanınızda olmasını istersiniz.

bazı geceler, eve geç geldiğinizde siz dönene kadar uyumayan, siz eve geldiğinizde ise tek söz söylemeden yatan o sert adamı özlersiniz.

sonra okulda iyi geçen bir sınav sonrası ona haber vermek için telefon ettiğiniz günleri hatırlar, saat farkı, telefon faturası,vb. gibi saçma nedenlerle onu arayamıyor, sevincinizi paylaşamıyor olduğunuz için üzülürsünüz.

her ne konuda olursa olsun, anlamadığınız bir şeyi sorabileceğiniz ve konu hakkında hiçbir şey bilmiyor olsa da, size verdiği cevap, konunun uzmanlarından bile daha tatmin edici gelen o adamı ararsınız.

beraber zaman geçirme fırsatlarını, uyku, televizyon, bilgisayar gibi bahanelerle harcadığınız için pişmanlık da duyarsınız.

evde ailecek ona telefon ettiğiniz günler sizi asla avutamaz. daha önce hiç gitmediğiniz, nasıl olduğunu hiç bilmediğiniz bir ülkede iyiyim dese de ona inanmak gelmez içinizden.

ona bakıp "seni çok seviyorum baba" demediğiniz ve diyemeyeceğiniz her an için kendinizden nefret edersiniz.

hayatınızda ilk kez, şarkıların sadece aşk için yazılmadığını anlarsınız.

sonra bir gün, izinli olarak döndüğünde, sizi bırakıp gittiği halinden ne kadar uzaklaşmış olduğunu görürsünüz. kocaman dünyada, giderek farklılaşan iki insan olmuşsunuzdur. farklı ülkelerde, farklı kültürlerde yaşayan iki yabancı gibi hissedersiniz ve -eğer bir gün olursa- çocuğunuzu ve ailenizi bırakıp hiçbir yere gitmeyeceğinize söz verirsiniz kendi kendinize...