25 Nisan 2012 Çarşamba

Yabancı

“Oğlum, senden bir tane daha yok!” dedi dün akşam. Onunla aynı anne-babadan doğmuş, aynı odayı 18 yıl kavga-gürültü paylaşmış olmasak da derdi bunu, biliyorum.

2 yılımı yiyen, 2 baskıda toplam 7 adet basılan ve yok satan kitabımın adı bile “Yabancı” benim. Hiç bilmediği bir coğrafyaya, kendisine hem ruhen hem de fiziken hiç mi hiç benzemeyen insanların arasına karışan bir adamdan bahsediyor. Hayat ne kadar ironik ya da şu Rhonda Byrne (The Secret) ne kadar şerefsiz ki aynı kaderi bana da yaşatıyor. Roman kahramanımın derinlerde bir yerlerden “Ne oldu ha, muck!” dediğini işitir gibiyim. Haklısın be Yavuzum, bana da iyi oldu hakikaten…

Kebapçıda kitap okudum dün. Okuduğum kitap da Grange’ın Koloni’si… Fonda “Sting - I’m an Alien (English Man In New York)” dese, bu kadar otururdu. Ama Sivas Kebap da şahaneydi. Yine de hüzünler içimde bir yerlerde saklı duruyor hep. Sivas kebabının o pörsümüş patlıcanında kendini bulmak, morumsu şeyden yola çıkarak hayatı sorgulamak ne kadar da 90’lı yılların arabeski… Düşündüm de Nuri Alço iyi adamdı. Çevresi bozdu onu.

Abim haklı galiba, benden bir tane daha yok. Oysa birkaç tane olsaydı benden ya da ben sayıca fazla olan birilerine benzeseydim. Kahvede maç izleseydim, kâğıt oynasaydım. Biraz daha kaba-saba, biraz daha bizden biri olsaydım ne vardı. Taksim’e çıksaydım yılbaşında, turist kızlara yanaşsaydım. Ağzımda ne var ne yok balgam haline getirip de yolun ortasına bıraksaydım.

Midem bulanıyor, galiba dünya tuttu…


Ocak 2010
Sivas